25 Ocak 2013 Cuma

Isparta...

Güller şehri.
Seyahatlerime bir yenisi daha eklendi.
Sanırım 80 günde devri alemi tamamlayacağım...

Nedense hiç bir zaman güle karşı ilgim olmamıştır.Gülden çok hoşlanmam-onun yerine papatya,kır çiçekleri,renkli gerbera olabilir-Özellikle de gül,kalp desenli şeylerden hiç hoşlanmam.
Daha da ileriye gidip,güllacı gül suyu olmadan yapan tek insan benim heralde :)

Isparta'da gördüğüm manzara benim için korkunç.Otelin önünde Süleyman Demirel heykeli,yanında da gülden bir kemer.Adım başı bilumum gül malzemesi satan dükkanlar.
Gül suyu,gül kremi,gül sabunu,gül yaprağı,gül kokulu tesbih,gül kokulu mum,gül lokumu,gül şerbeti....Saymakla bitmez.


Akşam yemeğini Teras park'da yedik.Gerçekten manzarası,yemekleri özellikle de müziği şaşırtıcı derecede güzeldi.Vakit az olduğu için çok yer gezemedik ama en azından burayı tavsiye ederim.
Şimdilik bu kadar,sıradaki gezimiz Çanakkale...

Fitnat.

Vedalar dogru degil,sevgiler yalan degil...

Diyarbakır için veda vakti!

2011 Eylülden beri beklediğim bu veda anının bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim.
Çok eşya yoktu belki toplanacak,bir yılda biriken anılar da çok fazla gözükmüyordu.
Ne zaman ki kolileri toplamaya başladım içimin cız ettiğini burnumun direğinin sızladığını anladım...

Zor şeydir bu veda denen meret.Nereye gidersen git ardında birilerini bırakıyorsun.İster istemez ayrılıyorsun.
Ne güzel olurdu her istediğinle istediğin zaman görüşebilsen,kah gülsen kah ağlasan.
Ama malesef hepsi aynı anda olmuyor.

Talat'ın işte olması da işimiz zorlaştırdı sanırım.
Elimde valizler,ilk yuvamız dediğimiz evimizden çıkarken,çıkamadım...
Gözlerimden yaşlar süzülüverdi.
Kimbilir belki ne zaman geleceğim,ya da gelsem bile misafir gibi...

Havaalanına gittiğimde,hiç gelmek istemediğim yer bir anda gözümde büyüdü,büyüdü...
En önemlisi,hatıralar,yaşananlar,arkadaşlar,dostluklar.
Kısa zamanda birikenler kısacası...

Umarım bundan sonra bu güzel dostluklar devam eder,tek temennim.
Hoşçakal Diyarbakır...


Sevgiler,
Fit.

8 Ocak 2013 Salı

Irmak&Toprak...

Nereye gidersen git,ne kadar süre kalırsan kal,bir dünya anı biriktiriyorsun.
Diyabakır'da 2011 Ekim ayında geldik,bir buçuk yıl bile olması aslında (Tamam kocamın 5.yılı onu atlamayayım :)
Eşya toplamaya başladığımda anladım ki,neredeysen orası senin oluyor.Eşya almadık,taşınması kolay olsun,hazır az süre kalacağız diye ama toplan toplan bitmiyor.
Evin her köşesinden ayrı bir anı,ayrı bir hikaye çıkıyor,e haliyle insan hepsini toplayıp götürmek istiyor,iyisiyle,kötüsüyle.

Diyarbakır'ın en güzel yanı,çok güzel arkadaşlıklar edindik,umuyorum bundan sonra da sık sık görüşebiliriz,ayrı şehirlerde,ayrı hikayelerde.

Nereden mi çıktı yine bu yazı...
Dün gece mutfağı toplarken bir den gözüm camın önünde duran,evimin ilk ve tek çiçeğine takıldı.
Bakınız...


Diyabakır'a gelirken evimizde hep bir çiçeğimiz olsun,yada tokum ekelim,domates,fesleğen vs.yetiştirelim istedik ama hep mobil olduğumuz için-bir İzmir,bir Diyarbakır-bir türlü başaramadık.Hatta her İzmir'e gittiğimizde canım dedemin verdiği güzelim tohumları çiçekleri de orada bırakmak zorunda kaldık :( Hep bir vicdan azabı.
Şimdi üzerinde çiçekleri olmayan yukarıdaki çiçeğimizi ise bize Irmak &Toprak getirdi.Onlar kim mi?
Bakınız...


Nasıl? Muhteşemler değil mi?
Irmak&Toprak muhteşem ikiz kardeşler.Dinlemeye doyamadığınız bıcır bıcır bir ikili.İkisi de birbirinden güzeller,maşallah.
Evet evimizin tek çiçeğini de işte bu muhteşem ikili getirdi.

P.S.Araya girip söylemeden edemeyeceğim,bu ikilinin bir videosu var,dillere destan...
Bulursam on da ekleyeyim.

Şimdi asıl sorun çiçeğimiz ne olacak.?
Benim için her hediye,her anı o kadar kıymetli ki...(anaokulunda verilen hediyelerimi bile hala saklıyorum :)
Ama gittiğimde hala mobil bir hayatım olacak.
Talat'ın bir ay sonra gelecek olması,evimizin bir sürü işe,alınacak bir sürü eşyamızın olması süreci uzatıyor.

İşte böyle bir çıkmazın içindeyim...
Sizi çokkk seviyorum,muhteşem ikili!
En kısa sürede İzmir'de görüşmek üzere...
Sevgiler.
Fitnat Teyze...

5 Ocak 2013 Cumartesi

Sessiz çığlık...

Çok sevdiğin ama geri döndüremeyeceğin kişilerin en kötü yanı;
Onları her hatırladığında, seni tekrar tekrar terk etmeleridir! ...
(L.Tolstoy)

Evet babanem...Aklımdan hiç çıkmıyorsun ama her anımızda,seni her andığımda,anlıyorum ki beni tekrar terkediyorsun.
Alışamadım,alışamıyorum...

Gül yüzün gözümün önünden hiç gitmiyor,bir yanım eksik kalıyor,eşyalarımızı topluyorum,İzmir'e geliyoruz artık.Seni alayım evimize götüreyim o kadar çok isterdim ki...
Ama yeni evinde ben seni ziyaret edeceğim,bıkmadan,usanmadan...

Çok sevdim seni,çok seviyorum ve daha çok seveceğim.
Sen benim adımı aldığım,anılarımı paylaştığım,al yanaklı ton ton babanemsin...
Çok özledim ama öyle böyle değil...
Torunun.

3 Ocak 2013 Perşembe

Eda Can...

Evet aylardır 4 gözle beklediğimiz,kime benzeyecek,nasıl olacak,nasıl ve ne zaman doğacak diye beklediğimiz Edamız aramıza 4 Aralık tarihinde geldi,hoş geldi.
Uzun zamandır beklediğimiz bugünde malesef İzmir'de olduğum için yanlarında olamadım ve ilk defa Diyarbakır'da olamadığım için bu kadar pişmanlık yaşadım.Bütün gece onlar hastanede ben İzmir'de gözümü bile kırpmadan sabahın olmasını bekledim..

Oysa hep hayal etmiştim,beraber hastaneye gidecektik,Seda içeride doğururken bizde kapıda 9 doğuracaktık ama olmadı.Bir kez daha sevdiklerimizden uzakta olmanın mutsuzluğunu yaşadım.Ve bu hiç bitmeyecek sanırım.
Nereye gitsem bir sevdiğini uzağında bırakıyorsun..

Nihayet bu hafta Eda'ya kavuştum.
Maşallah nasıl tatlı,simsiyah saçlı,herkesin düşündüğünün aksine bence lacivert gözlü,pamuk gibi teni,mis gibi kokusu...
İnsan yakınlarının çocuğunu kendi çocuğu gibi benimsiyormuş bir kez daha anladım...
Eda da yeğenlerimin arasına katıldı artık.
Umarım ailesi ve bizlerle geçireceği çok uzun,sağlıklı,mutlu,huzurlu yılları olur.
Bir kez daha Hoşgeldin Eda bebek.

P.S.Anne ve baban fotoğraflarını artık paylaştığı için,ben de kendi sayfamda paylaşıyorum (Şimdilik aramızda :)


Sevgiler,
Fit'o teyze...

Dear Time...

Evet gel seninle bir anlaşma yapalım...
2013 yılı bizim yılımız olsun.
Artık sen beni yönetme,bu yıl ben seni yöneteyim ve şu zaman yönetimi dedikleri şeyi bu sene de ben başarayım,ne dersin?

Evet aynı anda 348234 işi bir anda yapmayı seviyorum,yapabiliyor muyum? Bence evet ama ne gerek var...
Öğrencilik yıllarımdan kalan,yumurta-kapı ilişkisini çok seviyorum ama bu merakımın artık geride kalması gerekiyor.
Zamanım hiç bir şeye yetmiyor,yetmeyecek de...Sürekli söylenir oldum yaşlı teyzeler gibi,tamam haksız da sayılmam ama olmuyor böyle...
Bak şimdi bana hak vereceksiniz;
Şuan itibari ile Diyarbakır'da bir haftam var sayılır ve yapacaklarım;

** İş yoğunluğum anlatmıyorum bile...
** Akşamları evi toplamam lazım
** Akşamları eşyaları yıkayıp,ütüleyip,kolileyip taşınma moduna girmem lazım...
** Yine akşamları ayın 12sinde olan finallerime çalışmam lazım...
** Ve evet yine akşamları bir sonraki günün yemeğini yapmam lazım...

Arada bir de uyku...Ah işte en olmadık zamanlarda kapımı çalıyor,vücudum ve organlarım uyumak ve dinlenmek istediklerine dair işaretler veriyor,ki yoksa gözlerim yuvalarından çıkıp intihar edecekler bir gün....

Zaman yönetimi,2012 yılı senin oldu ama kaçarı yok 2013 benim olacak...
Evet belki yine 48554 adet ajanda ile yaşamaya devam edeceğim ama zamanımı da verimli kullanacağım...
Bu da benim sana bir hediyem olsun :)

Sevgiler,
Fit...
03.01.2013...

2 Ocak 2013 Çarşamba

Çocukluğumu Geri İstiyorum!!!

Evet çocukluğumu geri istiyorum...

Bizim çocukluğumuzda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta Babamın bile anahtarı yoktu.Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi...

Babalarımızın sürekli antenin yerini değiştirdiği ve bir türlü ayarlamadığı,evlerimizi gırgırla süpürdüğümüz,Cin Ali serilerini heyecanla okuduğumuz,Alf,Susam Sokağı,Arı Maya,Cosby Ailesi,Heidi,Yakari,Bizimkiler,Kaptam Mağara Adamını nefessiz izlediğimiz,fasulye ve çubuklarla okullara gittiğimiz,Turbo sakız çiğneyip,Yummiyum yediğimiz,Nutellayı cam kavanozda değil,bardaklarda aldığımız...

Big Baboların,Altın paraların,Çilek aromalı Çokomellerin olduğu,Tipitipin içinden ne çıkacak diye beklediğimiz günleri özlüyorum...

Eki elimize ip geçirip saatlerce şekiller yaptığımız,tenefüs aralarında kasıklarımız çatlayana kadar atladığımız ipleri,annelerimizin Ören Bayanını,kızların küt,erkeklerim amerikan traşı saç modellerini,Kurabiye Canavarını,Kurbağa Kermiti,Minik Kuşu,Kırpık'ı...

Plastik su tabancalarımızı,Arı Maya silgilerimizi,kapı aralarına tırmanmayı,apartmandan inerken 8 merdiveni birden atlayarak inmeyi,gece gündüz demeden 24 saat sokaklarda oynamayı,Kara Şimşek'i...

Wolkmanlerde müzik dinlemeyi,kasetlere sesimizi çekmeyi,kalemle kasetleri sarmayı,bir türlü bitmek bilmeyen türk filmlerini izlemeyi,bütün reklamları marifetmiş gibi ezbere söylemeyi,annemin çamaşır makinesinin bile içine sakladığı Gameboyu bulup saatlerce oynamayı,düdüklü şekerleri,kolaları cam şişede içmeyi hatta daha fazla köpürsün diye içine şeker atmayı,Himen izlemeyi,Bay Meraklıyı,Dinozor Denveri,Mintaxla güzelim Mintazla diyen hanım teyzeyi...

Babamla oynadığım bilyeleri,fiş dosyamı,Altın Kızları,Lassie'yi,telefon klübelerinde tekrar tekrar kullanmaya çalıştığımız jetonları,kırmızı tırnaklı sabun koyduğumuz eli,isim-şehir-hayvanı,ailenin kumandası görevini görmeyi,kağıttan tuzluk -gemi yapmayı...

Okul servisinde oynadığımız tasoları,binbir zahmetle seçtiğimiz kitap defterlere yapıştırdığımız etiketleri,şekerli emzikleri,taytları,lambada etekleri...

Aklıma gelen,gelmeyen,anlattıklarım,anlatamadıklarım ben bunların hepsini çok özledim...
Bugün bunların hepsi nereden mi aklıma geldi.
Uyuyamıyorum evet gecenin bu saatinde u yu ya mı yo rum!!!
İçim acıyor,hem de fazlasıyla...
Geçen hafta kitaplıkta bulduğum ve kaçıncı kez okuduğumu hatırlamadığım 'Şeker Portakalı' kitabı mahkeme salonlarında.Neden mi?Müstehcen bir kitap olduğu için...
Delinin biri kuyuya bir taş atmış,kırk akıllı çıkaramamış derler ya,işte o hesap.
Bizi bugünlere getiren,okutup adam eden öğretmenlerimizi dava eder olduk.
Çocuklar bu saydıklarımın hiç birini yapamadan okula gider,orada Ali,Veli demeden Kuran okur oldu.
Dine karşı değiliz ki,bizde bütün duaları okuldan öğrendik,ama adam gibi,sırasıyla,kırmadan incinmeden...

Şimdiki çocuklar için çok üzülüyorum,hele ki elimden bir şey gelmediği için,bir şey yapamadığım için...
Her şey daha güzel olması gerekirken,daha kötüye gidiyor sanki.
Her zaman olumlu,umutlu bakarken başta yeğenlerim ve bütün çocukların geleceği için çok üzülüyorum.

2013 yılı herkes için ama özellikle çocuklar için,Atatürk'ün izinde,güzel,umut dolu bir yıl olsun.
Önce sağlık,sonra bol bol şans diliyorum herkese,çok ihtiyacımız olacağınız düşünerek...
Geçmişe özlem,geleceğe umut olması dileğimle...
Esen kalın...
Sevgiler,
Fitnat

1 Ocak 2013 Salı

Yeni bir yıl,yeni umutlar...

Hayatımda bir ilki daha yaşamış bulunmaktayım.
2013 yılına Diyarbakır'da evde tek başıma girmenin garip burukluğu...
Talat'ın işte olması,e malum bütün ailenin de İzmir'de olması sebebiyle değişik bir yeni yıl oldu bizim için.

Yeni bir yıla girmiş olmanın sevincinin yanı sıra,bitmek tükenmek bilmeyen istekler,dilekler...
Yeni bir yıl,yeni umutlar..
Ama tabii ki her zamanki gibi en önemlisi sağlık.
Sağlığımız yerinde,sevdiklerimiz yanında olduktan sonra gerisi boş...Hepsi tek tek olup bitiyor.

O zaman herkese,sağlıklı,mutlu,huzurlu,bol paralı bir yıl olsun :)
Sevgiler,
Fitnat